|

Aragon, Dostu Breton’dan Niye Koptu?

Aynı ya da birbirinin güneşini kesmeyecek türde dünya görüşünü paylaşıp da yolları ayrılanların yaşadıkları ya da yaşayabilecekleri ‘ayrılık hüznü’ olacak bu yazımın konusu. ‘Düşünce dostluğu’ diyebileceğimiz bu dostluğun, hiçbir zaman başka dostluklara benzemediğini göstereceğim size. Uğraşa didine, eleştire tartışa kurulan bu dostlukların, sıradan dostluklar gibi, eften püften nedenlere bel bağlamayacağını biliriz bilmesine. Başlangıç nedeni ne ölçüde ‘ağır’sa bir dostluğun, bitiş nedeninin de o ölçüde ‘ağır’ olacağını ummak elbette gerekir.
Bin bir emekle kurduğu bir dostluğu kim bitirmek isteyebilir? Böyle bir dostluğu bitiren, nasıl katlanır, öylesi bir dost yokluğuna?
Bir ipucu vereyim mi şimdiden size?
Vereyim: böylesi dostlukların bitiriliş bedeli, dostluk sürerken ödenir. Hem de, inceden de ince bir yolla yapılır bu ödemeler...

Evet. Yazık ki, böylesi dostluklar bile, günü geldiğinde sona erebiliyor. Öyleyse, ‘dostça yaşamak’ dediğimiz şey, yaşadıklarımızdan daha ‘farklı’ demektir. Ya da, onu yaşarken düşündüklerimizden daha ‘fazla’ bir şey olsa gerek, şu düşünce dostluğu.

Sıcağı ve pırıltılı ışığıyla bizi kendine âşık eden Güneşi düşünün. Ona doğrudan baktığınızda, gözünüz körleşiverir ansızın, kamaşması bir yana. Bu durumda, çevrenizde ne yana ve neye baksanız, gördüğünüz şey, yalnızca simsiyah bir ‘karanlık’tır.

Oysa, her sabah pencerenize gelip evinizi ısıtan ve ışıtan, akşam olunca da, sessizce, ama sizden ayrılmanın hüznünü bildirdiği turuncu rengiyle çekip giderek evine kapanan Güneş, yine o Güneştir. Aybaşı geldiğinde, kapınızın önüne, bir kez olsun, herhangi bir ‘ısıtma’ ya da ‘ışıtma’ faturası bırakmamış olan Güneşi düşünün bir.
Sonra da, yaşadığınız ‘düşünce dostlukları’nı...

Şu tür dostluklar da, büyük ölçüde benzeşir düşünce dostluklarıyla: Doğrudan yaşamınızı da, düşüncelerinizi de paylaşmayan, ama uzaklarda bir yerlerde yaşayan, size yalnızca ‘sevgi +saygı’yla bağlanmış, sizin bir ‘iyilik meleğiniz’mişçesine halinizi hatırınızı, durmadan yorulmadan, herkesten fazla soranların dostluğu. Düşünce dostluklarında, zaman sonra, anacık babacık günleri geliverdiğinde, elde olmayan kimi nedenlerle yüz yüze bakamama ya da birbirinden kaçma gibi olası olumsuzluklar dikkate alındığında, ‘iyilik meleğiniz’in dostluğu, düşünce dostluğunuzunkine oranla daha da üstündür. Yaşayanlar bilir, diyelim. Geçelim.
...
Şair Louis Aragon’la André Breton arasında yaşanmış olan, dünya yazınına kazınarak yazılmış, anılmaya değer bir dostluktan söz edeceğim şimdi size.
Dönemin etkinliklerinin içinde birlikte yer alan bu iki dostun da dostluğunu kazanmış olan Sarane Alexandrian anlatıyor. Dinleyin bir, bakalım:

Breton, ortak otomatik yazı seansları organize ediyordu. Evine her defasında değişen beş altı kişi çağırıyor ve genel bir sohbetle işe ısınıyorlar, bazen Hugo’nun ya da Baudelaire’in şiirlerini yorumluyorlar, bazen de birbirlerine gördükleri rüyaları anlatıyorlardı; sonra sessizlik başlıyor, herkes bir köşeye çekiliyor ve hızla başından geçeni yazmaya başlıyordu. Bir tür bulaşıcı olguydu bu. Esini azalana yanındaki kişi yardımcı oluyordu; oto-hipnoz birinden ötekine geçiyordu. Seans bitince herkes yüksek sesle, yazdığını okuyordu...

Dönemin bu etkinliğiyle coşan Aragon, sunumunda ‘André Breton’a’ yazılı, ‘Gececi’ adlı bir şiir döktürür. İçinde 1925-26 yıllarına rastlayan şiirlerin yer aldığı Şiirin Yazgıları’nda yayımlanan bu şiirin dizeleri şöyledir:

‘uçuştular kuşkular
ormanda çalılıkların içinde
takılıp kaldılar yelkenlere
güzel kokusunda gecenin
cam parıltıları yıldızlar

gör bak
çatılara oturmuş kuşlar’

Adına, böylesine ince bir şiir yazılan Breton, yıllar sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide eski dostu ve yol arkadaşı Aragon’dan söz ederken şunları söyler:
Aragon bizden farklı karakterde ve oluşumda birisiydi. François Villon’u modern şairler üzerinde tutar ve çağdaş şairler içinde de Alcools’un yazarı Apollinaire’e ve Odes ve Prieres’in yazarı Jules Romains’e ayrı bir önem verirdi.
‘Aragon’un bu bakışı, dönemin özgün düşüncesi miydi?’ diye sorulduğundaysa şunları söyler Breton:
'Aynen öyleydi. Onun o olağanüstü yol arkadaşlığını yeniden görüyor gibiyim. Paris mekanları, en anlamsız olanları bile, onunla geçtiğimiz her yer, birden romansı bir mucizeyle yeniden canlanıyordu. (...) Paris Köylüsü’nden önce bile, Anicet gibi bir kitap, bu zenginliğin anahtarını sunar. Hiç kimse, tuhaf bir güzelliği bütün biçimleriyle böyle bulup ortaya çıkaramaz; hiç kimse, kendini, bir kentin gizli hayatı hakkında böyle baş döndürücü hayallere kaptıramaz. (...)
Aragon sersemletir insanı, kendisine karşı da öyledir. O yıllarda her şeyi okumuştu gerçekten. Her şeyi kanıtlamaya hazır belleği, birçok romandaki karmaşık olay örgüsünü rahatça ortaya çıkarırdı. Benzeri olmayan bir zihinsel hareketliliğe sahipti ve belki de bu yüzden fikirlerinde oldukça büyük bir gevşeklik ama aynı zamanda da etkilenmeye yatkınlık vardı. Coşkulu biriydi ve kendisini hiç esirgemeden dostluğa girişirdi. Kendisi için tek tehlike, o çok fazla olan beğenilme arzusuydu. Çakmak çakmak biriydi.'

Yıllar sonra kendisine, eski dostu Breton’u soranlara, bakalım Aragon neler söylemiş:
Öyle karşılıklı söyleşmiyorduk biz. Dünyanın en iyi dostlarıydık. Şunun öneminin farkına varmak gerekir: Dostluğumuzun özünde kesimlikle ‘yazınsal’ olan şey yatmıyordu. Benim ya da onun yaşadığı olaylar birbirimizin zevklerine, düşüncelerine karışıyordu. Coşkulu insanlardık bizler ve keşfetmeye tutkunduk. Bizim hayatımız bir keşifler hayatıydı.

1930’lu yıllara gelinen Batı Avrupa’da ‘tarih’ birdenbire ‘hız’ kazanmıştır. 1933’te Hitler şansölye olmuştur. İspanya’da iç savaş başlamış; Paris’te güçlenen aşırı sağ karşısında Halk Cephesi oluşmuştur. Büyük açlık, Sovyetler’i kasıp kavurmaktadır.
Dönemin bu olayları ve daha sonra ülkesinin de işgal edilmiş olması Aragon’u çok etkiler.

Aragon’un, dostu Breton’la olan bağlarını tümüyle koparması, kendisinin Marksçılığa iyice yönelmesinden sonra başlar. Bu bağı koparışta, politik nedeninin yanı sıra yazınsal nedenleri de vardır Aragon’un. Şiirde ‘bir ses arayışı’na giriştiği bir dönemde, Breton’la birlikte olduğu gruptan gelen eleştirileri yanıtlamaktan, yapacağı işlere zaman bulamamıştır.

Aragon’un, dostu Breton’dan kopuşunu ve bu kopuşun hüzünlü görüntüsünü, aşağıdaki olaydır belki de en iyi anlatan. Okuyup görelim...

Yıl 1931’dir. Aragon, içinde şu dizelerin de yer aldığı ‘Kızıl Cephe’ adlı bir şiir yazar ve yayımlar:

‘ üzerinde şişeler dizili halılar serilmiş yerlere
rahat etmesi için aristokrat kıçları
ve çarpmaması için hayatın güçlüklerine
...
ateş, L éon Blum’a!
Boncour Frassard Decat’a ateş!
ateş, sosyal demokratların bilgiç ayılarına
ateş! ateş! ‘

Yayımladığı bu şiir aracılığıyla ‘insanları öldürmeye teşvik etmek’ ve ‘anarşizm propagandası yapmak”la suçlanan Aragon’un hemen tutuklanmasına karar verilir. Dostu Breton başta olmak üzere, zamanın aydın ve sanatçıları ‘şiirsel ifade özgürlüğü’nü savunarak Aragon’a sahip çıkınca, olay büyümeden kapanır. Oysa, ilerde 1932’de Breton’dan da kopmak üzere, bu gruptan ‘çoktaaan’ kopmuştur Aragon.

‘Hangi Aragon bu Aragon?’ diye soranlar olabilir şimdi bana. Doğal karşılarım bu soruyu...

Dünyaca ünlü kimseler üzerine yapılan insani içerikli araştırmalar, kolay yapılmıyor. Yığınla belgeyi karıştırıp, yığınla insanı dinlemek gerekebiliyor çoğu zaman. Bir de, üstüne üstlük, bu araştırmalar, dilimize, bazen geç çevriliyor, bazen de hiç çevrilmiyor. Aşağıda bu yazıma kaynak olarak gösterdiğim yerel araştırmanın değerini bilenlerimizin ya da sezebilenlerimzin sayısı kaçtır acaba?

Pardon! Veriyorum yanıtı. O Aragon, hangi Aragon mudur efendim?
Verin izni, anlatayım şunları size bir bir:
1963’te yayımladığı Elsa’nın Mecnunu adlı uzun şiir-romanının esinini, bir Bedevi efsanesi olan Leyla ile Mecnun’dan almış;
Bu yapıtını kaleme almadan önce, Arap edebiyatını, Arapçayı ve İslam dinini yoğun olarak araştırıp yorumlamış ve kendi Marksçı düşüncesine uyarlamış;
Yine bu yapıtıyla, o dönemde bağımsızlık savaşı veren Cezayir Direnişi’yle simgesel bir dayanışma örneği vermiş;
Yazdıkları arasında ‘Mutlu Aşk Yoktur’ adlı bir şiir de bulunsa, yaşamı boyunca insana, insanın yarınına ve en çok da ‘insanın mutluluğuna’ inanmış;
Ve adı Aragon konmuş, bir başka Aragon vardı da, benim bundan haberim... Pardon, Dünya'nın bundan haberi mi olmadı yoksa!

[Kaynak: Luois Aragon – Poetik Bakış, Bahadır Gülmez, Dünya Kitapları – Akkor Kitaplar, İstanbul-2004.]

Yazar: Ömer Çendeoğlu. Tarih: Cuma, Ekim 22, 2010. Yazı etiketleri: , . Bu yazının bütün yorumlarını RSS 2.0 aracılığıyla izleyebilirsiniz.
"Aragon, Dostu Breton’dan Niye Koptu?" için, henüz yorum eklenmedi... Siz ekleyin lütfen.

YORUMUNUZ... LÜTFEN!

GÜNCEL YAZILAR

GÜNCEL YORUMLAR

ÇOK OKUNANLAR

KÜRESEL DEFTER'İ İZLEYİN!

Facebook

Twitter

FOTOYAZI

kureseldefter.blogspot.com worth
Blogunun değerini öğren